29 Temmuz 2025 - 15:43
Avrupa’nın NPT Anlaşması’na Çifte Standart Uygulamasının Sonuçları Nedir?

Siyonist rejimin İran’ın nükleer tesislerine ABD’nin koordinasyonu ve desteğiyle gerçekleştirdiği saldırı, dünya genelinde birçok analiz ve eleştiriyle karşılandı. Pek çok siyasi ve hukuki uzman, bu hareketi siyasi kazanımı olmayan ve hukuki meşruiyeti tartışmalı bir eylem olarak nitelendirdi.

Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı -ABNA- Sussex Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Brian Hudson, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) hakkında yaptığı analizde şöyle uyardı: “Büyük bir güç, kendisini uluslararası kuralların ve anlaşmaların üstünde gördüğünde, sadece o anlaşmanın değil, tüm kolektif güvenlik sisteminin çökmeye başladığı bir döneme girilir.” Bu uyarı, bugün NPT’nin karşı karşıya olduğu krizi yansıtıyor. Yarım asır önce nükleer yayılmayı engellemek için temel taş olarak tasarlanan bu anlaşma, özellikle ABD ve İsrail gibi Batılı güçlerin çifte standartları ve seçici politikaları nedeniyle geçerliliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya.

İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik saldırganlığı kadar endişe verici olan bir diğer konu ise, Almanya başta olmak üzere Avrupa güçlerinin bu yasa dışı eylemlere karşı neredeyse tam bir sessizlik veya hatta örtülü onay göstermesidir.

Bir zamanlar çok taraflılığın bekçisi olarak görülen Avrupa, şimdi ise sadece “endişe” ifadesiyle yetinen temkinli açıklamalar yapıyor. Chatham House araştırma merkezi raporunda, NPT’nin üç temel ilkesinin – yayılmayı önleme, silahsızlanma ve barışçıl kullanım – son yirmi yılda Batılı nükleer güçlerin siyasi çıkarları doğrultusunda araçsallaştırıldığı vurgulanıyor. Avrupa, sadece ABD’nin artan tek taraflılığını görmezden gelmekle kalmayıp, zaman zaman Washington ve Tel Aviv’in saldırılarını destekleyerek nükleer silahsızlanma rejiminin altyapısını yıkmaya meşruiyet kazandırdı.

Avrupa’nın çifte standart uygulamasının en belirgin örneği, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik tekrar eden saldırıları karşısında pasif kalmasıdır. Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group) gibi kurumlar ulusal egemenliğe saygı ve tek taraflı eylemlerden kaçınılması gerektiğini defalarca vurgulasa da, Avrupa sessizliği ve dolaylı mazeretlerle Tel Aviv ve Washington’a, çıkarlarına hizmet ettiği sürece uluslararası hukukun açık ihlallerinin cezasız kalacağı mesajını verdi.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) analistleri ise, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından Avrupa’nın taahhütlerini yerine getiremediğini ve stratejik ilişkilerini Washington’a öncelik vererek NPT’ye yönelik çifte standartları pekiştirdiğini belirtiyor. Bu politika, Avrupa’nın “aktif görmezden gelme” yaklaşımıyla İsrail’in İran tesislerine yönelik saldırılarını desteklemesi, uluslararası hukuka duyulan güvenin aşamalı olarak yıkılmasına yol açtı.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS) kıdemli analisti Mark Fitzpatrick, Avrupa’nın Tel Aviv’in sabotaj operasyonlarına sessiz kalmasının sadece NPT’nin doğrudan ihlalini meşrulaştırmakla kalmayıp, yasadışı faaliyetlerin nükleer krizlerin yönetiminde normal araçlar haline gelmesine zemin hazırladığını vurguluyor. Ona göre, Batı’nın İsrail’i açık ve gizli desteklemesi, nükleer silahsızlanma rejiminin meşruiyetini sarsan temel sorunlardan biridir ve Avrupa, NPT’yi korumak istiyorsa stratejik bağımsızlığının siyasi maliyetlerini göze almalıdır.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) raporları da, İran’ın nükleer faaliyetlerinin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı gözetiminde sürdürülürken yapılan sabotajların, NPT kapsamında şeffaflık ve karşılıklı güven ilkelerine ağır bir darbe vurduğunu açıkça ortaya koyuyor. Avrupa’nın bu saldırılara sessiz kalması, uluslararası kuralların yalnızca Batı’nın jeopolitik çıkarları doğrultusunda değerli olduğu mesajını dünyaya vermiştir.

Carnegie Vakfı’ndan Pierre Vimont’un analizinde de şu ifade yer alıyor: “Avrupa, hem çok taraflılığı ve hukukun üstünlüğünü savunuyor olduğunu iddia edip hem de NPT üyesi bir ülkenin altyapısına yönelik İsrail saldırılarına sessiz kalamaz.” Ona göre, Avrupa stratejik bağımsızlık yolunu ciddi şekilde takip etmez ve Tel Aviv ile Washington’un tek taraflılığına karşı sert tutum almazsa, sadece NPT’nin meşruiyeti tamamen çökmekle kalmayacak, aynı zamanda çok kutuplu gelecekte Avrupa’nın siyasi itibarı da yok olacaktır.

Özetle, Avrupa’nın NPT’ye yönelik çifte standartları, bu önemli uluslararası rejimin krizini derinleştirirken, Avrupa’nın küresel siyasi pozisyonunu da zayıflatmaktadır. Avrupa’nın bu politikadan vazgeçip bağımsız ve kararlı bir tutum alması gerekmektedir.

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha